Kültablası kokan parmaklarını yüzümde gezdirip alnımın çatısında durakladı. Karnıma ağrılar giriyordu. Ben titrerken o kendinden o kadar emindiki korktuğumu saklayamıyordum. Çarşaflar
üzerinde titrerken dudaklarımda durakladı zaman. Sefildik, buz gibi bir odada
yasak olan herşeyin ortasında bir sınır çizmiştik kendimize. İstiyordum, çıldırıyordum
her dokunuşunda, aşıktım delirmiş gibiydim. Sesi içimi titretiyor daha çok
tahrik oluyordum. Benim bir parçam olmalıydı. İçimden geçip hançer gibi
saplanmasını canımı yakmasını istiyordum. O kadar çok korkuyordum ki bir an
önce canım yansın istiyordum. O beni sevdikçe sonunda canımı yakacak gibi hissediyor
kendimi daha çok sıkıyordum. Hep öyle olmadı mı? hayatım boyunca başımı okşayan
herkes canımı yaktı. Şartlandım, sırtımı sıvazlayanın nereden vuracağını arar
oldum.
İlyas adı. evli ve İşinden, karısından, hayatından her
şeyden şikayetçi. Sadece daşşakları dölle dolunca onları içime boşaltarak mutlu
olacağına kendini inandırmış aptal bir adam o.
Onun dudaklarında ömrümün son bulmasını istiyorum. Ama o
dudaklarını her zaman benden kaçırıyor. Gözleri mıh gibi üzerimdeyken ne zaman
ona yaklaşsam kafasını çeviriyor, eliyle başımı aletine indiriyor. Ben aşk
isterken o sadece rahatlamak istiyor. Nerden çıktı bu orospu çocuğu karşıma,
bir öpücüğü için defalarca önünde diz çöktüm.
Yanından ne zaman ayrılsam tamam bu sondu artık uraşmıcam bu
piç ile kendimi kullandırmayacağım diyorum. 2 gün ne o arıyor ne ben aradan 4
gün geçiyor hergün onu düşünmeye başlıyorum. Özlüyorum esmer ellerini, kalın parmaklarını,
kıllı kollarını, sürmeli gözleri, sivri burnu, kalem gibi dudağı, geniş omuzları,
kıllı sert gövdesi Allahım çıldırıyorum onun için. Kırmızı boğazlı kazağı öyle yakışıyor
ki ona. Gerçek ile hayal arasında aşmam gereken bir dağ gibi önümde duruyor. Ben
onun hayali ile savaşırken ondan bir telefon geliyor açmamayı aklımdan bile
geçirmiyorum. Hemen cevap veriyorum ‘’
çiçeğim nerelerdesin sen ya hiç arayıp sormuyorsun yavrum benim?’’
Offfff of al işte yine 2 kelimesi kulaklarımda yankı
yapıyor; ‘’çiçeğim, yavrum benim’’ daha savaşmadan teslim oldum. Beni gelip arabasıyla almasına izni verdim bu
seferde sonkezlerimden biri, bu seferde dudakları için önünde diz çökecektim. Boyunumu önüme eğip yanından uzaklaşırken bu sefer gerçekten son olması için inandığım
her şeye yalvardım. İçim acıyor, dilime vuruyor susuyorum. Sustukça daha çok içim kanıyor, ağlamamak için
gözlerimi kaçırıyor her şeye küsüyordum. Yapmam gereken hiçbir şeyi yapmıyor
sadece onun beni araması ve yine teslim olmak için bekliyordum.
Ben sadece onun bir masturbasyonuydum. Defalarca pes ettim defalarca diz çöktüm o
savaşmaktan vazgeçmedi. Oda bu hayattaki
diğer götçüler gibi sadece sikip geçer. Libidosu diline vurduğunda başkalarının
ne hissettiğinin bir önemi yoktur.
Artık açmıyorum telefonlarını, artık onunla bir hayatımın
olacağını, bir gün daha yanında olmak için bu sefilliğe katlamayı düşünmüyorum
bile. Yine sevilmeyi düşünüp sikilmenin rahatlığı ile eve gidiyorum. Albert Einsten derki; delilik bir şeyi tekrar tekrar yapmak ve sonucunun değişmesini beklemektir.